sadsad x
asdasd
Son Payıtaht Anadolu
SON PAYITAHT: ANADOLU

Bulunduğumuz sosyopolitik konumu doğru tanımlayabilmek için evvela "doğru analiz" yöntemi belirlenmelidir. Zira analiz edilmesi gereken bir meselede uygun yöntem kullanılmazsa, pek tabii olarak doğru sonuca ulaşmak mümkün olmaz. Bu bağlamda sebep-sonuç ilişkisi doğru kurulmalı, dahili ve harici unsurların sebep-sonuç ilişkisi üzerindeki etkileri doğru okunmalıdır.

Çok değil, bundan sadece bir asır önce Osmanlı coğrafyasında estirilen fırtınanın bu coğrafyada meydana getirdiği sosyopolitik ve coğrafi travmalar, söz konusu coğrafyadaki tesirini halen devam ettirmektedir. Haddi zatında yüz yıl önce meydana gelen hadiseler, bir anda ortaya çıkmış değildi. Koca imparatorluğun ve imparatorluk coğrafyasında kardeşçe yaşayan İslâm toplumlarının paramparça olması gibi vahim bir sonucu doğurmuş olan büyük yıkım, bekraundu yüzyıl süren bir ihanetin ve küresel şer cephesinin ortaklığına tanıktır. Yani büyük bir imparatorluğu hücrelerine kadar parçalayabilmek için, yüz yıl süren dahili ve harici bir ihanet aşamasından geçilmiştir.

Tarihi kayıtlarda teferruatıyla nakledildiği üzere; koca imparatorluk onlarca parçaya ayrılmış, bu büyük coğrafya üzerinde pek çok yapay devlet veya devletçik oluşturulmuştur. Himaye bölgeleri ve Hilâfeten bağlı yerler müstesna, zikredilen devletlerin sayısı 52 civarındadır (bu sayılar revize edilebilir).

Fitraten "Batı kökenli" tüm emperyalist güçlerin, kendi aralarında asırlar boyu süren kan davalarını bir tarafa bırakarak "Osmanlı'nın hücrelerine kadar parçalanması" fikrinde ittifak etmeleri, küresel şeytan lobilerinin hem gücünü hem de ikna kabiliyetini doğru algılayabilmemiz için aslen yeterlidir. Bütün bu hakikatlere ve tarihi arşivlere ragmen, şer konseptini iyi etüd edemezsek, bu milletin gerçek düşmanını ifşa etme şansımız asla olmaz.

Yine tarihi kayıtlarda zikredildiği gibi; yeniden ayağa kalkan Osmanlı bakiyesi bu millet, yedi düvele karşı el ele, sırt sırta vererek mücadele etmiş ve elde kalan bu son toprak parçasını düşman çizmelerinden temizlemeye muvaffak olmuştur.

Ne var ki söz konusu dahili ve harici şer ittifakı, yeniden inşa edilen bu ülkenin birliğine ve kalkınmasına karşı pek çok kirli oyunu peşi sıra sahnelemekte ısrar ettiler. Evvela bu milleti tarihine yabancılaştırma ve köklerinden koparmayı denediler. Söz konusu denemelere maruz kalan bu aziz milletin kahir ekseriyeti çok acılar çekti, derin üzüntüler yaşadı.

Milletine yabancı olan pek çok devlet erkanı, kendi milletini hem kendine karşı yabancılaşmaya hem de yakın geçmişte aynı havayı soluyan üç kıtadaki diğer dostlarına karşı "zor kullanarak" yabancılaştırmaya zorladılar. Peşi sıra ağır baskılar ve idamlar gerçekleştirildi; halkın gerçek duyguları şiddet uygulanarak bastırıldı. Darbelerin ve millettin ekseriyetinde karşılığı bulunan siyaset adamlarının tard edilmesi ise apayrı bir bahis.

Diğer yandan, atalarımızın her bir karışı için ölümüne savundukları bu aziz vatan üzerinde kurulan yeni cumhuriyetin kalkınması kolay olmayacaktı. Zira Bu ülkenin kalkınması ve bu halkın refahı, tam bağımsızlıktan geçiyordu. Tam bağımsızlık ise, dört önemli ayağı bulunan yeniden inşa hamlelerine bağlıydı:
1- Bağımsız enerji
2- Bağımsız teknoloji
3- Bağımsız ekonomi
4- Bağımsız yönetim

Mustafa Kemali, bu ülkenin kurucu liderlerinden olması münasebetiyle ayrı tutuyor, doğruları ve yanlışlarıyla tarihteki yerini almış bir şahsiyet olarak görüyoruz. Lakin, onu çankayaya mahkum ettikten sonra bu ülke yönetimine çöken kolonist kafalar, yukarıda zikredilen hamlelerde bulunmak şöyle dursun; ülkesini ve insanını muasır medeniyetler üzerine taşıma cehdi gösteren her büyük devlet adamını "batılı idollerine uymadıkları için" tard ettiler; yönetimden uzaklaştırdılar. Bunun nasıl yapıldığını anlayabilmek için, uzak-yakın yüzbinlerce tarihi kayda ulaşmak mümkündür. Zaten hiçbir şey gizli saklı olmamıştır. Konunun mahiyetini "politik fanatizmaya" kurban etmemek adına isimler üzerinde durmak istemiyoruz.

Mustafa Kemal'den sonra ilk büyük reform hareketini başlatan ve öze dönüş adımını atan devlet adamı Adnan Menderes'tir. Ne var ki hem kendisi hem de iki yakın çalışma arkadaşı (Fatin Rüştü Zorlu-Hasan Polatkan) idam edildiler. Aynı gayretin üyesi olan ve sırf bu sebeple şiddet gören "siyasetçi, alim, basın mensubu" binlerce fedakar insanın isimlerini burada zikredebilecek mecalimiz yok maalesef.

Arada irili ufaklı yeni hamleler olduysa da, ikinci büyük kalkınma hamlesini Turgut Özal başlatmıştı. Tıpkı Menderes'te olduğu gibi ondan da rahatsız oldular ve şer lobilerinin etkili manevralarıyla once itibarsızlaştırma kampanyaları başlatıldı, ardından şüpheli bir ölümle aniden aramızdan ayrıldı.

Ağır sanayi, milli kalkınma ve öze dönüş hareketi deyince akla gelen en önemli devlet adamı ise Necmettin Erbakan'dır. Hayatını ağır sanayi hamlesine, milli kalkınma modeline ve tam bağımsız Türkiye'ye adamış olan Necmettin Erbakan, öncekilerden çok daha fazla ve çok daha alçakça muamelelere maruz kaldı. Sadece idam edilmemişti; o da, konjonktür uygun olmadığı içindi...

Bu arada milli-manevi-tarihi söylemleri ile öne çıkan Alparslan Türkeş de "ulusalcı geçinen kolonist kafaları" rahatsız ediyordu. O nedenle Kolonist darbe mimarları tarafından, 12 Eylül darbesini hazırlayan gerekçeleri oluşturmak için ülkücü gençliği sokağa dökme planları işe yaramış, böylece ülkücü gençliği gerçek bağlamından kopararak şiddetle tanımlanır hale getirmişlerdi. Bunca yıl geçmesine rağmen ülkücü camianın geniş kitleler tarafından "mesafeli" karşılanması, 70'li yıllarda içine çekildikleri tuzakla doğrudan alakalıdır.

Merhum Türkeş'ten bir adım daha öne geçen ve milliyetçi akıma "milli, manevi, tarihi" köklerini yeniden hatırlatan Muhsin Yazıcıoğlu ise, genç yaşta su-i kast sonucu şehid edildi.

28 Şubat süreci ile birlikte, kolonist kafaların ve harici ortaklarının morali hayli yükselmiş; artık bu topraklarda kolonist iktidarın bin yıl süreceği iddia edilmişti. Halbuki bu toprakların mayasından, ilelebet sürecek kolonist bir iktidar asla çıkmazdı. Bilmedikleri en önemli hakikat bu idi!..
***
Yüzüncü yılına yaklaştığımız bu cumhuriyet, kendi ayakları üzerine durabilecek ve tam bağımsızlık hedefine ulaşabilecek yepyeni dev hamlelerde bulunmaya başladığı son yıllarda, gerçekten de fincancı katırlarını ürküttü!

Bağımsız enerji koridoru, bağımsız enerji yatırımları, dünyada bir numara olmaya namzet hava limanları, Montrö anlaşmasını bertaraf edecek Kanal İstanbul projesi, milli "insansız" askeri hava aracı ve sair yerli silah teknolojisi, bağımsız savunma sanayii hamleleri, yerli cep telefonu projesi, yerl otomobil hazırlığı, boğazın altından Marmaray ve Otoray, raylı geçişe açılacak 3. Boğaz Köprüsü, her vilayette üniversiteler, hızlı tren projeleri, metro taşıma sistemleri, sağlık alanında akla hayale gelmeyecek iyileştirmeler ve hastahaneler, özürlü ve yatak hastalarına evde bakım hizmetleri, dar gelirliye Toki aracılığıyla çok uygun şartlarda konut edinme imkanı, öğrencilere ve öğrenci ailelerine ek yardımlar ve bütün bunlarla birlikte tam bağmsız kalkınma teşebbüsü. Üstelik, Osmanlı bakiyesi tüm coğrafya üzerinde söz sahibi olabilecek bir siyaset hamlesi... Evet, Türkiye bu defa haddini çok aşmış, çok ileri gitmişti. O nedenle hem kolonist kafalar için hem de onların harici ortakları için "kesin tehdit" ilan edilmiştir.

Terörün "son yıkım projesi olarak" bu milletin ve bu devletin üzerine salındığı şu günleri de dikkate alarak. son üç yılda olup bitenleri yeniden gözden geçirebilirsek, bu durumu çok daha isabetli değerlendirme fırsatını bulabiliriz. İşin doğrusu buna çok ihtiyacımız var. Aksi takdirde elimizdeki büyük nimeti tarafgirlik fanatizmine kurban edersek, "Son Payitaht Anadolu" da elimizden kayar gider, sonra hiçbir pişmanlık bu derde deva olmaz!
10.09.2015
Salih Küçük

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.