sadsad x
asdasd
Allah'ın Hatırı İçin

    ALLAH’IN HATIRI İÇİN!

   Yaratılmışlar içerisinde canlı olan tek varlık insan değildir şüphesiz. İrili ufaklı milyonlarca belki milyarlarca başka canlılar mevcuttur. Lakin ete kemiğe bürünmüş olan yeryüzü canlıları içerisinde en şerefli varlık insandır. Bunda da kuşku yok. Zira insan Kur’an-ı Kerim’de, hem tasvir ve terkibin en güzeli olarak hem de hilafetle yükümlü tutulan en değerli varlık olarak tanımlanmaktadır.

   İnsana “Kur’an’ın tanımladığı vasıfları dikkate alarak” değerine ve sıfatına uygun biçimde muamele edilmelidir. Bunun için insanı yeniden tanımaya ve anlamaya çalışmalıyız. Onu hak ettiği güzel muameleden mahrum bırakmak veya fıtraten duyduğu ihtiyaçlarını bastırmak, bire bin verecek bir başak tohumunu bile bile çürümeye terk etmekle benzer anlamlar içerir.

   O nedenle Kur’an, tebliğ ve uyarı faaliyetlerinde leyyin ve ihsan* kavramlarını özellikle vurgular. İnsanların aklen ve kalben ilâhî mesajları anlama kabiliyetine sahip olmadıklarını iddia etmek, hiçbir kıymet ifade etmez. Kesin olan şudur ki; insanlar, vahyi algılayacak donanımla yaratılmışlardır. Buna rağmen vahye aykırı davranmakta ısrar edenler, anlamadıkları için değil, anlamak istemedikleri için inkara kalkışırlar. Ancak Kur’an’ın, yine de sözün leyyin/hoş olanını ve müzakerenin en güzelini önermesi çok ilginçtir. Dolayısıyla bu usûl, biz mü’minler için vaz geçilmez yöntemlerden biridir.

   Hâl böyle iken mü’minler, kendi aralarındaki münasebetlerde meydana gelen bazı tatsız vakalarda, kendilerini “inkârcılara karşı kullanmakla yükümlü tutuldukları güzel üslûptan” niçin mahrum bırakıyorlar? Mü’minler’in kardeşliği ilâhî yasalarla tescil edilmesine rağmen “öfkeyi ve düşmanlığı besleyen” ötekileştirici dil kullanmak hangi akla hizmet etmektedir?

   Karşımızdaki insanın hazım zorluğu çekebileceği bir üslûbun, ne bizi anlamasına ne de ikna olmasına herhangi bir katkı sağlamayacağı muhakkaktır. Buna rağmen köşeli, kesin, sert veya itici bir dil kullanmak, bir süre sonra hem karşı tarafı bizden uzaklaştıracak ve ona zarar verecek hem de karşı taraf nezdindeki saygınlığımızı ve itibarımızı bitirecektir.

   Verimsiz olacağı kuşku götürmeyen bu kaba üslupta ısrar etmek, sadece günübirlik ilişkilerin tamamen kopmasına sebep olmakla kalmaz; aynı zamanda İslâm kardeşliğine dayalı münasebetlerin kopmasına da yol açabilir. O nedenle Allah’ın kullarına Allah’ın önerdiği üslupla yaklaşmak, mü’minler üzerine farzdır.

   Diğer yandan aile içi ilişkilerden; zevc-zevce, ebeveyn-çocuklar, abi-kardeş gibi çekirdek aileden diğer yakın akraba münasebetlerine, yakın mahalle komşularından uzak komşu ilişkilerine ve iş çevremize kadar günlük hayatımızın tamamını olumsuz etkileyebilecek bir tesir gücüne de sahiptir kötü üslup.

   Sertlikleri hoş sözlerle yumuşatmak, kabalıkları kırıp dökmeksizin savmak, anlamayanları tekrar tekrar uyarmak, inatçıları diklenmeden esnetmek, kusurları ve şahsımıza karşı yapılan kötülükleri affetmek; üstelik bunlarda usanmaksızın ısrar etmek gerekmez mi?

   Bazen hayatta kalan baba yâdigârı yaşlı bir amcaya veya bir öğretmenimizin çocuğuna; geçmişte anne babamızla veya diğer sevdiklerimizle hâtıraları bulunan insanların çocuklarına karşı duyduğumuz sevginin bizde nasıl tecelli ettiğini az çok biliyoruz. Babamızın hatırı için, baba yâdigârı yaşlı bir amcanın “hiç tanımadığımız bir çocuğuna” apayrı muamelede bulunur, onu kollar ve gözetir; yaptığı pek çok hatayı “kendi çocuklarımıza nispetle” daha güzel savarız.

   Yanımıza gelen bir delikanlı, kendisini bize tanıttıktan sonra, yakından tanıdığımız ve çok sevdiğimiz birisi tarafından gönderildiğini anlayınca “referansındaki özgül ağırlığın hürmetine” kendisine değer verir, imkanlar ölçüsünde rahat etmesini sağlarız.

   Ne var ki; Allah’ın kulları olması münasebetiyle “aile bireylerimiz ve akrabamız başta olmak üzere” mü’minlere karşı leyyin söz ve ihsanla muamele etmekten bazen imtina ediyoruz. Ne kadar da kolay yoruluyor, vaz geçiyoruz. Hâlbuki bu insanlara “Allah’ın referansına” sahip olduklarını dikkate alarak şefkatle muamele etmek gerekmez mi? “Allah’ın hatırı için” bunu başarmalıyız.

   Affetmek te öyledir. Zira hatâlar, sadece Allah’ın hatırı için affedilmeye değer!... Bizim için Allah’tan daha sevimli ve hatırasına daha fazla hürmet etmeye değer başka kim var ki?


                                                                                                                                                                           04.07.2014

                                                                                                                                                                          Salih Küçük


  • Leyyin: Karşı tarafın “tepki panellerini açmaksızın” hazmedebileceği kıvamda söylenen, yumuşak ve hoş söz.
  • İhsan: Güzel muamele










T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.